30 Nisan 2009 Perşembe

gerçeği arayış

Öyküler mi gerçekliği yeniden kuruyor?
Yoksa gerçeklik mi kendine hikayeler yaratıyor?
Düşünüyorum...
Düşündükçe bulanıyorum...

siyah koku

“Bir sokağa girmişti. Sanki hiç görmediği bir ülkenin, hiç görmediği bir sokağıydı orası. Yürüdü. Hiç bilmediği yüzler. O yüzlerde hiç bilmediği hüzünler gizliydi.

Yürüdü.

Yürürken büyüdü anlamadan. Yıllar geçti. Büyüdü. Yaşlar geçti. İnsanlar biriktirdi. Yaşlar birikti. Kitaplar devrildi, filmler izledi. Birikimler edindi. Yıllar geçti işte, bir baktı ki yanında kalanların dışındakiler de geçmişe karışmış. O geçmiş ki aslında tüm benliğini oluşturan, onu büyüten, onu yaralayan, onu güçlü kılan ve yaşama kalkan oluşturan.

Bembeyaz sayfaları oldu, yazdı üzerine. Siyah kalemiyle. Yazdı baktı, sildi attı, yazdı sakladı, paylaştı. Sanki en iyi yazısını henüz yazmamıştı. Bekliyordu. Bir yüzleşme olacaktı. O günden korkuyordu işte. Soğuyordu teni düşündükçe. Yıllar gelip geçiyordu. O yürüyordu. Görüyordu ve susuyordu. Kelimelerin arasına gizleniyordu. Görünmemişti de bugüne kadar.

- Sadece görmek istiyor, dedi bir ses.

Cumartesiler geçiyordu, pazarlar, pazartesiler geçiyordu önünden. Tutamıyordu hiçbirini. Görmek mi? Görmekse en korkuncu. Etrafına ördüğün bütün duvarların yıkılması bir anlamda.

İşte yeni bir şehir duruyordu karşısında. Yıllardır baktığı yerde görmediği pek çok ayrıntıyla. Bu yeni şehri sevemedi bir türlü. Baktı durdu, yattı uyudu, kalktı baktı; yine aynı şehir. Onu da tutamadı bir yerinden, tıpkı yılları, ayları, günleri tutamadığı gibi. ”

Hikayeye böyle başlamak istemiştim. Durduk yerde, bir anda başlayan anlatma isteğiyle. Belki başkasının üzerinden anlatmak daha kolaydı. Kaçmak daha anlamlı geliyordu kimi zaman ne de olsa.

Telefon çaldı. Beklediğim telefon muydu emin değilim. Üzerine düşünüp bir sorgulama yapmamıştım. İçten içe beni yiyen beklentilerim vardı elbette ama dile dökmemiş, sözünü etmemiştim.

-...

Sessizlik. Sessiz telefonların ne çok anlamı var oysa. Ne büyük bir çaresizliğin, ne büyük bir çıkışsızlığın dışavurumudur. Kapandı telefon. Daha büyük bir yüzleşme bekliyor artık beni. Bir gidişin ardından bakakalmak ne sancılı bir süreçtir diye düşünmeden edemiyor insan. Bakıyorsun, uzanamıyorsun, dokunamıyorsun, gidiyor görüyorsun, sesin çıkmıyor.

Tekrar çaldı telefon. Bu kez daha beklentisiz açtım.

- Beni artık arama.

Ben zaten hiç aramamıştım ki.

- Aramam...

Kapandı telefon. Kapılar kapandı. Sıkı sıkı. Açılmamak üzere. Pencereler... Tek bir hava boşluğuna yer bırakmayacak şekilde. Artık bir koku yayılmaya başlamıştı odadan. Dönüşü yoktu. Oda tavanının köşesinden başlamıştı yaşam kararmaya. Artık siyah renkti ifadem. Simsiyah. Gece kadar siyah, gece kadar anlamlı. O siyahlığın içindeki yaşam başlıyor. Koku ise sadece benim duyabileceğim, yaşam boyu bana eşlik edecek olan kokuydu.